Romandan Beyazperdeye Pi’nin Yaşamı

Soluk soluğa okuduğunuz, elinizden bırakamadığınız bir romanın beyazperde uyarlamasını izleme öncesinde ruh haliniz ne durumdadır. Bir yandan merak edersiniz, öte yandan hayal kırıklığına uğramaktan korkarsınız. (Hele bir de aynı günlerde içi boşaltılmış bir ‘Anna Karenina’ uyarlaması izlemişseniz). Yönetmen koltuğunda Ang Lee’nin oturması rahatlatıcıdır gerçi. ‘Dikkat, Şehvet (Lust, Caution)’ın yeri bir başkadır ama Çin asıllı ustanın bütün filmlerini seversiniz.

Yann Martel’in Booker ödüllü romanına büyük ölçüde sadık bir uyarlama izlediğimiz. Kitabın deniz kazası öncesini kapsayan ve ergenlik dönemindeki Hintli kahramanımız Piscine Molitor Patel’in (kısaca Pi) yaşamı ve evreni kavrama yolundaki farklı dinlerle olan alışverişini içeren ilk üçte birlik kısmı neredeyse bölüm atlamadan aktarılmış. Genç Patel doğuştan Hindu dinine mensuptur, ancak diğer inanç sistemlerine de açıktır. Vishnu kadar İsa’nın öğretisine de değer verir, daha sonra İslâm’la tanışır. Dinin batıl inançtan başka bir şey olmadığını savunan bilimsel düşünce adamı baba Patel oğlunu eleştirir, alay konusu yapar ama dinsel yönelimine mani de olmaz. Farklı dinsel öğretileri bir inanç potasında eritmiş genç Patel’in hikâyesi asırlardan beri süregelen ve halen günümüzde tüm şiddetiyle devam etmekte olan dinsel hoşgörüsüzlüğe, dinsel ötekileştirmeye esaslı bir karşı duruştur. Lee filmin ilk yarısında bunu iyi değerlendirmiş.

Filmin ikinci bölümü, Pasifik’teki şiddetli fırtınada trajik bir biçimde batan yük gemisinde ailesini yitiren genç Patel’in yaşam mücadelesi üzerinedir. Sığındığı filikanın davetsiz misafiri erişkin bir Bengal kaplanıdır. Dolayısıyla Patel sadece açlık ve susuzlukla değil korkuyla da mücadele edecek, nam-ı diğer Richard Parker ile bir güç ve iktidar savaşına girişecektir.

Filmin okyanus ortasında geçen bundan sonraki bölümü 3D teknolojisinin de katkısıyla görkemli bir biçimde anlatılmış. Başta Bengal Kaplanı olmak üzere tüm vahşi hayvanlar ve deniz yaratıkları bilgisayar marifetiyle yaratılmış. Geçmişin Moby Dick’i, hatta daha yakın Jaws gibi örnekler düşünüldüğünde sinema teknolojisinin ulaştığı nokta göz kamaştırıcı. Lee’nin zaman zaman bu 3D ihtişamına kapıldığını ya da büyük stüdyo (Fox) yetkililerinin talebiyle National Geographic tarzı çekimlere itibar ettiğini görüyoruz. Romandaki çok daha sert bölümler ise muhtemelen PG-13 sınıflandırması (13 yaşından küçükler aile büyükleriyle izleyebilir) alabilmek için yumuşatılmış. Bütün bunlar filmin, Patel’in yedi ay gibi uzun bir süre zarfında ne denli insanlıktan çıktığını, yaşam mücadelesinde ne denli vahşi bir hayvana dönüştüğünü yansıtmaktan hayli uzak kalmasına neden olmuş.

Sonuç olarak, ‘Pi’nin Yaşamı’ Ang Lee’nin en iyi filmlerinden biri değil. Ancak görkemli 3D kullanımı ve inançlar üzerine hoşgörülü mesajıyla ilgiyi hak ediyor. Salondan çıktıktan sonra bile kulağımızdan gitmeyen Mychael Danna’nın Hint ezgileriyle bezeli Altın Küre adayı enfes müzik çalışması da cabası.

(29 Aralık 2012)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com