Rengarenk Bir Programla Cinsiyet ve Kimlik Temalı Filmler Pera Müzesi’nde

Pera Film’in Grayson Perry: Küçük Farklılıklar Sergisi kapsamında düzenlediği Tam Benlik: İngiliz Sinemasında Cinsiyet ve Kimlik programı Pera Müzesi’nde 27 Mayıs’ta başlıyor. Programda toplumsal cinsiyet, kimlik ve farklı kişisel deneyimlerden oluşan hikâyeleri konu alan 10 film gösterilecek. Gösterilecek filmler arasında En İncesinden Bir Zevkle, Maskeli Leydi, Müstehcen Çizmeler, Kadife Dokunuşlar, Plüton’da Kahvaltı gibi filmler var.

Rengarenk Bir Programla Cinsiyet ve Kimlik Temalı Filmler Pera Müzesi’nde yazısına devam et

Ölüm Fısıltısı (Yönetmen: Ivan Kavanagh)

Ivan Kavanagh’ın yönettiği ve Rupert Evans, Antonia Campbell Hughes, Hannah Hoekstra ile Steve Oram’ın oynadığı Ölüm Fısıltısı (The Canal), 29 Mayıs 2015’de Özen Film dağıtımıyla Vişne Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Film arşivciliği yapan David, karısı Alice’in kendisini aldattığından şüphelenmektedir. David’in şüphe ve sıkıntıları, yaşadıkları evin geçmişte vahşi bir cinayete sahne olduğunu öğrenmesiyle çok farklı bir boyut alacaktır. Grolsch Film Works’den film eleştirmeni Anton Bitel’e göre, “Duvardaki çatlağın ardındaki, önce filmde sonra zihnimizin karanlık köşelerinde bizimle saklambaç oynuyor.”

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Ölüm Fısıltısı (Yönetmen: Ivan Kavanagh) yazısına devam et

Asasız Musa, 29 Mayıs’ta Yeniden Vizyonda

20 Eylül 1992′de Diyarbakır’da öldürülen Kürt aydın Musa Anter’in hayatı beyazperdeye taşındı. Yönetmen Aydın Orak’ın ilk uzun metrajlı filminde Anter’in üç çocuğu da rol aldı. Film 29 Mayıs’ta yeniden vizyona girecek. Dünya prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapan Asasız Musa, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ankara Uluslararası Film Festivali’nin yanı sıra Uluslararası Alexandria Film Festivali’nde de Türkiye’yi temsil etmişti. Kürt aydın Musa Anter’in yaşamındaki dönüm noktalarını metaforik bir dille konu alan yönetmen Aydın Orak’ın ilk uzun metraj sinema filmi Asasız Musa, 4 yıllık çalışma sürecinin ardından çekildi.

Birdman Üzerine Sayıklamalar

Yeni Eğilimlerin Son Kalesi

2015 Oscar’larının tartışmasız galibi olan ve geçenlerde DVD olarak seyirciyle buluşan “Birdman”, öncelikle, geçtiğimiz yıl gösterime giren bir dizi filmin temalarıyla paralellik göstermesi bakımından dikkat çekici. Hatırlanacağı gibi “Gone Girl”ün finalinde, bir canavarla evliliğini sürdürmek zorunda kalan zavallı koca da, “Nightcrawler”da başarı merdivenlerini üçer beşer tırmanan ruhsuz haberci de nasıl bir medya düzeninden geçtiğimizi fısıldıyorlardı. Halkaya eklenebilecek son Cronenberg filminde de aynı sistem tarafından köpürtülen Hollywood mitosuna sıradışı bir yorum getirildiğini söyleyebiliriz.

Film, en büyük zaafı sayılabilecek ve zaman zaman “dağılma” tehlikesi gösteren çoklu tema yönelimi bir yana (Hollywood ve Broadway’in “sanat” ortamı, kültürel erozyon, aile içi ilişkiler, varolma savaşı vs.), “küllerinden doğan kahramanı” aracılığıyla benzer bir sonucu dile getiriyor. Kızının öngörüsüne göre Birdman, “facebook ve twitter’da dahi olmaması” nedeniyle kaybolmuş durumda. Zorunlu çıplak gösterinin izlenme rekoru kırması zafere giden yolun kapılarını aralarken, finaldeki eylemin medyadaki yansımaları, kahramanımıza “özgürlüğünü” kazandırıyor. Bir başka deyişle, zorlu mücadelenin galibi, yeni düzenin sınırlarını keşfetmesinden sonra işleri yoluna koyuyor. Atmaca’nın kaderiyle başbaşa bırakılması ve iç sesin susturulması da öyle…

Kuşkusuz “kuşak farkı” klişesinin ötesinde bir durum bu… Gelinen noktadan rahatsızlık duyan pek çok yönetmen olduğu düşünülürse, bu temanın 2014’le sınırlı kalmayacağı söylenebilir.

Eleştirinin Sefaleti

Filmin, “yaratma cesaretine” vurgu yapan anlatısı ile sektördeki yozlaşmaya işaret eden anların, kritik sahnelerde ortaya çıkan eleştirmen kimliğinde vücut bulması önemli; çünkü bu durum, sanatın popüler eğilimlerle çatışmasına da işaret ediyor. Bu haliyle “Beyaz Türk” kavramının Yeni Dünya’daki temsilcisi gibi görünen ve oyunu henüz seyretmeden ortaya çıkanı öngören eleştirmen, Hollywood’un çaptan düşmüş “yıldız tozunun” Raymond Carver’ı nasıl katledeceğini çok iyi biliyor. Burada enteresan olan, oyunun perde arkasında yaşanan gelişmelerin onu doğrular nitelikte olması. Parasal sorunlara eklenen oyuncu performansları ve Riggan Thomson’un (Michael Keaton) iç hesaplaşmaları, kabusun sinyalini veriyor. Mike Shiner’ın (Edward Norton) yorumları da pek farklı değil; zira o da, bir yanıyla medyatik eğilimlerin dışında kalıyor, underground bir tavrı temsil ediyor. Ne var ki malum finalin, her ikisinin de yenilgisini ilan ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir başka deyişle film, yüksek perdeden olmasa bile, kulaklarımıza böylesi bir “sanatsal” temsiliyetin sonuna gelindiğini fısıldıyor ve Emma Stone’un tezini -kara mizah yoluyla da olsa- haklı çıkarıyor: Bu bakışa göre, youtube’da tıklanma oranı, Carver’a yaraşır bir dokunuştan daha önemli!

Lindsay Duncan tarafından canlandırılan tiyatro eleştirmenin ne kadar antipatik çizildiğini hatırlayınca, ortaya çıkan manzarayı Inarritu’ya özgü “soğuk bir şaka” olarak nitelendimemiz kaçınılmaz oluyor.

Referanslar

Hollywood’un Hollywood’la imtihanı, Billy Wilder’ın “Sunset Bulvarı” ile doruğa ulaşıp (1950), Robert Altman’ın “Oyuncu”suyla (1992) yolculuğuna devam eder. Sözü edilen filmlerle akrabalığı bulunmasına karşın “Birdman”i doğrudan bu sınıfa dahil etmek uygun olmayabilir. Süper kahraman serisinin üçüncü filminde yer almayı reddetmesinden sonra kariyeri inişe geçen kahramanımızın yakasını bırakmayan iç ses tersini iddia etse de!…

Bu bağlamda, filmle daha yakın bir ilişkinin adresini, Federico Fellini’nin “Sekiz Buçuk”u (1963) olarak gösterebiliriz. Guido adlı bir yönetmenin yeni çekeceği filme konu bulmada yaşadığı zorlukları anlatan “Sekiz Buçuk”, hatırlanacağı gibi Marcello Mastroianni’nin muhteşem performansıyla akılda kalan kahramanının yaşadığı büyük sorgulamaya da tanık olmamızı sağlıyordu.

Sanatsal yönelimi bir başka noktayı işaret etmekle ve yaratım sürecini daha “riyakar” bir temele oturtmakla beraber, “Birdman”in de adı geçen filmin “kırıntılarını” topladığını söyleyebiliriz. Kendisiyle aynı dönemde gösterime giren Barry Levinson’un “Dönüm Noktası” ise, finaliyle “pişti olmanın” dışında, iki ana karakterin benzeştiği / ayrıştığı noktalar bakımından dikkat çekici. “Samimiyet sınavı” bakımından kantarın topuzu ikinci filme doğru kaysa da “Dönüm Noktası”nın çok daha mütevazı bir serüven olduğunun altını çizelim.

Formül Sineması ama…

Blaise Cendrars’ın deyişiyle “Sinemanın Kâbesi” konumunda olan Hollywood’da Akademi Ödülleri’nin mantığı üç bilinmeyenli denklemleri andırmaktadır. Bugünden bakıldığında “Yurttaş Kane”in safdışı bırakılmasını, Hitchcock ve Kubrick gibi yönetmenlerin ödül gecelerinden eli boş dönmelerini veya “Rocky”nin yumruklarının “Kızgın Boğa”yı nasıl yere serdiğini anlamak zor olsa da, olguları tarihsel süreçleri eşliğinde irdelemek, zor soruların yanıtını bulmayı kolaylaştırabilir.

Formüle dayalı bir sistemde, oyunu kuralına gör oynamayı bilen bir film olarak “Birdman”, işaret ettiği noktaları, sağlam senaryosu ve oyuncu tercihleriyle de pekiştirerek öne çıkmış görünüyor. Buna rağmen yapımı, Kracauer’in best seller romanlara dikkat çekerek popüler kültürü anlamamızı kolaylaştıracak teorisiyle paralel biçimde düşünmekte de yarar var: Michael Keaton’ın kariyerine atıfta bulunarak “maça 3-0 önde başlayan” film, günümüzün kültürel kodlarını deşifre etmeye yönelik zararsız oklarıyla hedefi tutturmaya çalışıyor. Raymond Carver gibi önemli bir yazarı eksen alarak sanat ortamına, ticari sinemanın referanslarıyla dikkat çekmek, araya kişisel trajedilerden toplumsal çöküşe kadar bir dizi devasa tema serpiştirmek de kolay iş değil. Sinema tarihinin çeşitli dönemlerinde karşımıza çıkmakla birlikte, son dönemlerin böylesi bir yoğunluğa sahip en dikkat çekici “işi” olan “Birdman”i, söylediği ve yeterince söyleyemediği “şeylerden” ve ardında bıraktığı sorulardan dolayı önemsemek gerekiyor.

(03 Haziran 2015)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü

Türkiye Sinemasının Dünyadaki Akademik Kariyeri Yükselmeye Devam Ediyor

Türkiye sinemasının sanatsal, sektörel ve akademik yönünün güçlendirmesi, dünya akademi literatürüne girerek kalıcı hale gelmesi ve orta vadede sinema temelli bir Think Tank oluşturulması hedefiyle geçen yıl ilki Moskova’da düzenlenen Türkiye Sineması Dünya Akademik Buluşmaları’nın ikincisi Madrid’te hayata geçiyor. Bu çerçevede, 27 – 30 Mayıs 2015 tarihleri arasında, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İspanya’nın en prestijli sinema okullarından ESCUELA TAI Üniversitesi işbirliğiyle iki ülke akademisyenleri biraraya gelirken, sinemamızdan seçilen dört film, üniversite öğrencileri ve halka ücretsiz olarak gösterilecek.

Türkiye Sinemasının Dünyadaki Akademik Kariyeri Yükselmeye Devam Ediyor yazısına devam et

4. Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması’nda Galaya Sayılı Günler Kaldı

Mersin ve çevre illerin alışveriş merkezi Forum Mersin’de Türk sinemasının usta yönetmeni Atıf Yılmaz’ı anmak amacıyla gerçekleştirilen Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması’nda sona yaklaşıldı. Kurmaca türünden 226 sinemacının 237 eserle katıldığı yarışmada ödüller, 30 Mayıs Cumartesi günü sahiplerini bulacak. Ödül töreninde finale kalmaya hak kazanan 10 kısa filmden 5’i ödüllendirilecek. Birincinin 6 bin, ikincinin 3 bin 500, üçüncünün ise 2 bin 500 TL ödülün sahibi olacağı gala gecesinde facebook oylamasında en fazla beğeniyi alan filmin sahibi ise 2 bin TL değerinde Forum AVM’ler Özel Ödülü’nün sahibi olacak.